29 Şubat 2016 Pazartesi

Hayal Etme Cesareti

Türk Kültür Vakfı tarafından Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen ve konuşmacı olarak davet edildiğim "Hayal Etme Cesareti" konulu konferansı izleyebilirsiniz...

28 Şubat 2016 Pazar

Eğitim liderlerine ihtiyaç var…




Eğitimci olmak bilgi, görgü, yaratıcılık, sabır ve “yürek” gerektirir. Kılavuzluk yapan ve örnek olması gereken bu kişiler, mesleki ve formasyon eğitimlerini eğitim fakültelerinde, “boylarının ölçüsünü” de okullarda alırlar. Mesleğe başladıktan sonra neredeyse bildiklerini unutarak yeniden öğrenirler.

Şu an için “en azından” öğretmen yetiştirilmesi anlamında eğitim fakülteleri olmakla birlikte yönetici yetiştiren fakülteler yok, hiçbir zaman da olmamış ve olması da gerekmiyor. Yüksek lisans programı olarak verilen “eğitim yönetiminin” ise maalesef yeterli olduğunu söyleyemeyeceğim.

Unutulmamalı ki hiçbir meslek grubunda, işlenecek ham madde ya da ürün eğitimdeki gibi tehlikeye atılamaz. Her meslek grubu, işlediği ham madde israf olmasın diye ona gözü gibi bakar. Buradaki özen öncelikle kâr zarar durumudur ve riskler minimal hâle getirilir. Ham maddeyi işleyecek olanların eğitimi çoğunlukla alanda ve iş üzerinde olur ve neredeyse hiç bitmez. Hata olursa hemen fark edilir ve düzeltme anında gerçekleştirilir.

Eğitimin ham maddesi ise çocuklar değil, “çocuktur”! Bu anlamdaki söylemlerde bütüncül bir yaklaşım son derece sakıncalı olup bireysel bir iş yapıldığı akıldan çıkartılmamalıdır.

Yani hata yapıldığında çeliğin yerine çelik, altının yerine altın, çamurun yerine çamur bulursunuz ama bir çocuğun yerine bir başka çocuk koyamazsınız. Her çocuk ayrı bir ham madde olarak düşünülmeli, taşıdığı değer de, emsalsiz olduğu da unutulmamalı, öğretmenler ve eğitim yöneticileri de bu sorumluluğu yüklenebilecek özelliklere sahip olmalıdır.

Bir anı…

2003 yılıydı diye hatırlıyorum. Çalıştığım kurumda son sınıflarda müdür yardımcılığı görevini yürütüyordum. Bildiğiniz gibi o yıllarda ÖSS başvuruları kâğıt üzerinde okullara yapılırdı ve okullar son sınıflarının dışında daha önce mezun olmuş adayların da başvurularını alırdı. 

İşte sözünü ettiğim yıl, hummalı bir şekilde başvuruları alırken son gün dışarıdan bir delikanlı geldi ve başvuru belgesiyle sınav harcı makbuzu ve kimlik belgesini uzattı. Mezuniyet belgesini görmek istediğimi hatta başvuru evrakına eklemem gerektiğini söyledim. Ancak genç adayımız diplomasını okuldan almadığını belirtti.

Biz İstanbul’da, delikanlının mezun olduğu okul Batı Karadeniz’de bir ilde… Son gün… İşim başımdan aşmış…

Hangi okul olduğunu sordum ve okulu telefonla aradım. Müdür yardımcısı ile görüşmek istediğimi söyledim ve kendimi tanıttım. Başvuru yapan adayın adını, soyadını ve mezuniyet yılını söyleyerek okullarından mezun olup olmadığını sordum. 

“Olmaz!” Yanıtını aldım.

Neden, diye sorunca da gencin okula giderek diplomasını alması gerektiğini dinledim.

Yahu bunu biliyoruz ama çocuk nasıl oraya kadar gelsin, bugün son gün, hem sizin mezununuzmuş, gencin bir yılı ziyan olmasın, dedim.

Yapma, etme kardeşim, bak meslektaşız. Ben de 120 yıllık köklü bir okulda yöneticiyim ve seni zor durumda bırakacak bir şey istemiyorum. Sadece bilmem ne yılına ait diploma defterine bakıp söylediğim kişinin mezun olup olmadığını söyle yeter, desem de nafile…

Tutamamıştım kendimi ve bu yaklaşımından dolayı kendisi ile aynı mesleği yapıyor olmaktan utanç duyduğumu ifade etmiştim. Gerçi o son derece pişkin bir yanıt vermişti ve ben de mesleğimden utanmışlığımla kalmıştım. Ne yaptığını ve neden yaptığını bilmeyen biri için ne söylesen boş.

Günümüzde çoğu yerde karşımıza çıkan yönetim anlayışı maalesef idare-i maslahattır. Eğitmen bile olamamış birisini nasıl öğretmenlerin rehberi yapabilirsiniz ki? Bu domino etkisi yaratarak, her şeyi deviren bir sonuç doğurur ki geleceğimizi bu şekilde riske atamayız.

Öğrencileri yetiştirdiğimiz gibi kuru ezber ile öğretmen yetiştirmek, onlara kısa süreli ve yapmış olmak için yapılan stajyer öğretmen uygulamaları ile mesleğe hazırlamak mümkün değildir.

Öğretmenlerin ve eğitim yöneticilerinin mesleki gelişimleri, sadece kişilerin inisiyatifleri ve becerilerine bırakılmaması gereken bir konudur. Bu anlamda özellikle eğitim lideri ihtiyacımız her geçen gün artmaktadır.

Eğer sadece “ne şiş yansın, ne de kebap” diye bakacak olursak “gıda sektörüne” katkı sağlanabilir ama diğer sektörler için daha yaratıcı insanlara ihtiyacımız olduğu kesindir. Bu sektörlerin başında da eğitimin geldiği akıldan çıkartılmamalıdır. 

Böyle giderse gelecekte bir gün kebapları da yanık yemek zorunda kalabiliriz.


Ömer Orhan


25 Şubat 2016 Perşembe

Bana duymak istediklerimi söyle…




- Anne, baba! Sorumluluklarımı hatırlatmaktan vazgeç. Düzenmiş, tertipmiş, sağlıkmış, başarıymış boş ver, onları ben düşünürüm. Sen sadece beni anlamaya çalış!

- Hocam, devir eski devir değil. Çocuğu üzme, ona olumsuz şeyler söyleyerek,  motivasyonunu bozma. Notunu yüksek ver, “geleceği” ile oynama! Öyle olumsuz şeyler söyleyerek de çocuğumla aramı açma. 

- Arkadaşım, yanlış yapıyorsun ne demek? Hani her şeyimizi paylaşacaktık? Söyler misin, hayır ne demek? Bu ne biçim dostluk?

- Buzullar eriyormuş, iklimler ve Dünya’nın manyetik merkezi değişecekmiş, bırak bunları, kıyamet tellallığı yapmaktan vazgeç. 

- Tarım alanı diye hayıflanmaktan bıkmadın mı? Yarın ne olacakmış sana ne, bugünü düşün! Bana ahlak dersi vermeye de kalkma sakın!

- Etikmiş… O da ne demek! El âlem yapınca mübah, biz yapınca mı günah?

- Neye inandığının benim için önemi yok ama benim gibi düşünmüyorsan tartışmayalım.

- Hey, gazeteci kardeşim! İç karartan haber yazma…

- Doktor bey, uykusuzluktan yakınmayı bırak da ettiğin Hipokrat yeminini hatırla. 

- Ömrümüz düşünmekle geçiyor zaten bari televizyona kafa yormayalım. Şöyle eğlencelisinden bir şeyler yayınlayın da izleyelim. Vur patlasın, çal oynasın…

- Uzaya gidenlerin başı göğe mi erdi? Giden gitmiş, biz bugünü kurtaralım bari.

- Allah kelamı değil ya, bir kereden bir şey olmaz. 

Elbette bir şey olmaz ama en önemlisi bu kafadan HİÇBİR ŞEY olmaz. Örnekler çoğaltıldıkça çoğaltılır. Dostlar alışverişte görsün yaşamları bunlar. “Bir kereden bir şey olmaz.”, gelinen son noktadır aslında. Her şeyin bir ilki vardır ve o ilk belki de her şeyin de sonunu getirecektir.

Değerlerini ucuza satan insanoğlu bir gün, şımarık ve vurdumduymaz yaşamanın bedelini en ağırından ödeyecektir.

Ve kulaklar sözlere sağırlaşmıştır artık…

Ahlakmış, erdemmiş, onurmuş bunlar karın doyurmuyor kardeşim. Millet için ne rahatımı bozarım ne de asabımı. Sen de abuk sabuk şeyler söyleyeceğine bana duymak istediklerimi söyle…

Kolaycılıkla, konservatif ve izole yaşamlarla ve sadece sunulanlarla yetinerek sorunlarıyla yüzleşmekten korkan bir millet olduk.

Dinleme, anlama, tartışma neredeyse kültürümüzden çıkarken kabalık, küfür, zorbalık çoktan yerlerini almış ve ne yazık ki gelişiyor da.

Beni duyan kimse var mı?..


Ömer Orhan  

19 Şubat 2016 Cuma

Hizmet içi eğitim “hapları”…




Eğitim denince ilk akla gelen çocukların veya gençlerin eğitimi olsa da günümüzde artık yaşam boyu öğrenmeden söz edilir hâle gelinmiştir. Hangi meslek grubu olursa olsun gelişmelerden, yeniliklerden haberdar olmak için hatta okuldaki dersleri “kaçırmış” olanlar için eğitim şarttır!

Ne vereyim abime?

Efendim oradan iki doz iletişim, iki doz teknoloji kullanımı, bir doz da yeni yöntem ve teknikler lütfen.

İğne mi, hap mı?

Aman efendim iğne olsun da tesirini çabuk görelim, malum zaman kıymetli.

Birkaç saat veya gün içerisinde, likit hazırlanmış sunumlarla eğitmen görevini en hızlı şekilde icra eder. Katılımcılar da başlangıçta pürdikkat notlar alarak takiptedir. Saatler ilerledikçe grup içli dışlı olur, sigara molaları, arada bir telefonla sosyalleşmeler, uzun zamandır öğrencilikten uzaklaşıldığı için motivasyon düşüklüğü ve nihayet bitişi dört gözle bekleme… Sertifikayı da hemen aldınız mı eğitim tamamlanmış ve iç huzuru ile görev yerine getirilmiştir. Artık öz geçmişe yazılacak yeni bir eğitim daha alınmıştır.

Sen sağ, ben selamet.

Genel olarak bizim eğitim kültürümüzde süreçlerden çok sonuçlara bakılır. Oldu mu oldu!

Oysa yıllar içinde neredeyse kemikleşmiş bir kişilik yapısı, birkaç saatlik iletişim eğitimi ile değişir mi? Hâl hatır sormayan ya da burnu Kafdağı’nda birine, bırakın saatlik eğitimi, aylarca uğraşsanız belki ancak günaydın dedirtirsiniz, onu da görev icabı yapar ki söylemese de olur.

Keşke her şey bu kadar kolay olsa…

Bizde her zaman niyet var da sonrası pek yok, sonrası var izleme yok, izleme var değerlendirme yok. Yarı yolda yoruluyor, hizmet içi eğitimlerde bile –mış gibi yapıyoruz.
Hangi akla “hizmetse” içi seni, dışı beni yakar durumları. Olsun efendim…

Ben yanmasam
Sen yanmasan
Biz yanmasak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…

“Karanlık” aydınlatılacaksa helali hoş olsun da gündüz vakti yanmak da var.

Mesaj şu efendim:

Bu anlamda yanlış bir algı oluşturmamak için belirtmeliyim. Eğitim, yaşam boyu devam eden bir olgudur. Eğitim, her yaşta, her durumda, her meslekte gereklidir ve gerçekleştirilebilir. Hizmet içi eğitimler, gelişmeye inanan ve bunu stratejik ve aksiyon planlarına alan kurum ve kişiler için önemli bir yere sahiptir. Ancak eğitim pahalı bir iş ve zaman çok değerlidir, bu nedenle havanda su dövmemek gerekir. Kullanılmayan bilgi, bir süre sonra rafa kalktığı gibi beyin tarafından da ortadan kaldırılır.

Nasıl yapmalı?

Gerekliliklerin saptanması,
Planlama yapılması,
Eğitim alacak kişi/kişilerin hazır duruma gelmesi,
Uzun süreli eğitimi verebilecek süpervizörün belirlenmesi,
Eğitimlere başlanması ve belirli aralıklarla uygulamaların değerlendirilmesi,
Düzeltici etkinlikler ve geri bildirimlerin yapılması,
Davranış değişikliği ya da alana yansıma sağlanana kadar eğitime devam edilmesi,
Uzun soluklu birkaç hafta veya ay sürecek eğitime rağmen gelişim gösteremeyenlerin Allah’a havale edilmesi...

Hizmet içi eğitim alalım derken hizmet dışı kalmayalım da... Aman!


Ömer Orhan