Kendimi
bildim bileli yetişkinlerin eli eğitimimin
üzerinde. Aman efendim bir eğitim aşkı, bir iştah… Cümbür cemaat, herkeste bir
telaş…
Yedi
yaşıma kadar evde aldığım eğitimde
annem, babam, anneannem, babaannem, dedelerim, teyzelerim, dayılarım, amcalarım
ve halalarımın hepsinin terbiyesi farklıydı.
Annem
kızdığında babam, babam kızdığında da annem yanımdaydı. Her ikisi kızdığında
ise diğerleri beni teselli etti. Teselli iyi gelirdi ama böylece hatanın ne olduğunu hiçbir zaman tam
olarak anlayamadım.
Birisi
için hata yapmamda sakınca yoktu diğeri için hayatta hata yapmamak önemliydi.
Eğrilerim doğrularım birbirine karışmıştı ama onlar bunu hiç anlayamadı.
Sorularım
olduğunda biri öbürüne havale eder veya sorularıma soru ile yanıt verirlerdi.
Annemin
yeterli gelmemiş olduğunu düşünmüş olmalılar ki hatırlıyorum da “anaokulu” diye bir okul arayışına
girişmişlerdi. Anneme göre okulda hijyen çok önemliydi, babama göre
arkadaşlarının söyledikleri. Annem, yabancı öğretmenleri olan ve neredeyse her
saat yabancı dil öğreten okullara baktı, babam geleceğin yükselen yıldızı Çinceyi öğreten okul aradı. Onlar
aradıklarını pek bulamadılar ama okul diye geri dönüp baktığımda en çok eğlendiğim yıllardı.
Sonrası
ise oldukça karmaşıktı. İlkokul, ortaokul ve yüzlerce sınav, stres ve ne
öğrendiğimi, neden öğrendiğimi anlayamadığım
yıllarla geçti.
Lisede
bilimsel eğitim aldığımızı iddia
ediyorlardı ama deney yapmak neredeyse lükstü. “Hocam neden laboratuvara
gitmiyoruz?” dediğimde “Vakit yok, müfredatın yetişmesi gerekir.” cevabını alırdım. İyi de hani biz “yetişecektik”, müfredat nereden
çıkmıştı?
Bu
koşuşturmaya başladığımız yaşlarda ise benim aklımda sadece “Bana ne oluyor?”
sorusu vardı. Sesim kalınlaşmış, abuk sabuk şeyler olmaya başlamıştı. İçimde
sanki başka biri var gibiydi. Kendimi
önce çirkin, sonra da çok yakışıklı bulduğum yıllardı. Biyolojiyi severdim ama
onun da cinsellikle ilgili bölümlerini… İçimde bu ve benzeri depremler olurken,
hocalar dersleri hızlı hızlı anlatır geçer, vakit kalmadığı yerleri de siz
çalışın diye ödev verirlerdi.
Bugün
saçma sapan gelen şeyleri kafama taktığım yıllar için eğitimciler, rehberlik
servislerini aktif hâle getirmişti. Niyet iyiydi de orada da bir plan program,
kitabi konuşmalar, -mış gibi yaklaşımlar vardı. Pek sevemedim.
Bizim
eğitim sistemimiz yaranamamak
üzerine kurulmuştur. Öğrenci; öğretmenlerine, velilerine, öğretmenler;
müdürlerine, müdürler; millî eğitim müdürlerine, millî eğitim müdürleri;
bakanlık müsteşarlarına, bakanlık müsteşarları; bakanlarına, bakanlar;
başbakana, başbakan da millete… 360 derece
yaranamama sistemi!
Her
şey rakamlar üzerine kurulu bir sistemdir bizimkisi. Öğrenciler için
notlar ve hep daha yükseği, diğerleri içinse istatistikler ve kıyaslarla
dolu bir sistem.
Notlarıma
bakarak, sözde bilgiyi ne kadar öğrendiğimi böylece öğrenmiş oldular! Ancak bu
bilgiyi neye dönüştürdüğümü, nasıl kullandığıma asla bakmadılar. VAKİT YOKTU!
Benim
vaktim boldu, yapacak başka işim de yoktu! İstatistikleri yükseltmek için çabaladım durdum.
Eğitim
hayatım boyunca hemen hemen hiçbir konuda görüşüm
alınmadı. Seçmeli dersleri bile benim adıma okul seçerdi. Benimle ilgili
konular hep vardı ama ben içinde hiç yoktum!
Mesela, kimse bana müfredat konusunda soru sormadı. Birlikte planlamaktan söz
etmedi. Bütünü göstermedi. Ben de böylece parçası olmayı asla düşünemedim.
Lise
yıllarının sonuna geldiğimde yükseköğretim zorunluluğu ile sınandım. Tam
anlamıyla not almak için ezberlenmiş
ve neredeyse ertesi gün unutulmuş bilgileri oturdum ve tekrar ezberledim. Bu
arada sürekli hangi mesleğe yöneleceğimi sorarken de kızdılar. Geleceğini
düşünmeyen ve hedefleri olmayan biri olarak görülmüştüm.
İş
başa düşmüştü… Düşündüm.
Ressam
olayım dedim, aç kalırsın dediler.
Öğretmen
olayım dedim, itibarı kalmadı dediler.
Doktor
olayım dedim, can güvenliği yok dediler.
Mühendis
olayım dedim, ülkede sanayi azaldı dediler.
Ziraatçı
olayım dedim, tarım bitti dediler.
İktisatçı
olayım dedim, bankalar kapanıyor dediler.
Memur
olayım dedim, KPSS dediler.
“Adam”
olayım bari dedim, ters konuşma anarşist mi olacaksın dediler.
Ben
de karar verdim. Belki de ilk defa sorgulayacağım bir şey bulmuştum. Anarşist oldum. Bu sefer de çok soru
soruyorsun dediler.
Şimdi
“içerdeyim”.
Nerede
yanlış yapıldığını düşünecek bol bol
vakit buldum. Hayat rakamlardan
ibaret değilmiş, bunu anladım.
Birileri
ile ilgili karar verirken, onlara da sormayı
unutmayın…
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder