29 Kasım 2015 Pazar

İnsan olmak kolaydır.




Yediğin önünde yemediğin arkanda, yan gelip yatacaksan; düne kadar mağdur, bugün ise mağrur olacaksan,

“Tatlı suda” yüzüp, iyottan yüzün yanmışçasına davranacaksan,

Komşularını yok sayarak, uzun bahçe duvarları ördürüp, pencerelerine demir parmaklıklar yaptıracaksan,
 
“Bedava sirke, baldan tatlıdır.”, “Bal tutan, parmağını yalar.” gibi atasözlerini düstur olarak benimseyeceksen,

“Dünya yansa umurumda olmaz.” tavrı göstereceksen,

Yüz kızartacak yalanlarını, pembeleştirerek masum hâle getireceksen,

“Yüksek sesle hak, hukuk” diyerek öncelik isteyeceksen,

“Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın.” sözü, hayvanlara saygı gösterdiğin tek durum olacaksa,

Avrupa yapım bilgisayar kucağında, İtalyan kahvesi fincanında, Amerikan sigarası elindeyken emperyalistlere ateş püsküreceksen,

Devletin, milletin, eşinin, dostunun, arkadaşının, yetimin, doğmamış çocukların hakkını yiyerek zenginleşeceksen,

Çer çöpünü sokağa atıp, çevre bilincinden söz edeceksen,

Ruhundaki pislikleri ortaya dökecek sonra da birilerine yafta gibi yapıştıracaksan,
 
Demokrasiden gem vuracak ama kimseye tahammül edemeyeceksen,

Ahlak ve erdem sahibi olmadan milleti eleştireceksen,

Hidayete ermeyi, kendinde değil başkalarında arayacaksan,

Hayat boyu, bir tek fidan dikmeyecek ama bir ormanı gözünü bile kırpmadan keseceksen,

Nezaketi zayıflık, kabalığı marifet olarak göreceksen,

Keyfin için başkalarına eziyet edeceksen,

İşinde yükselmek için “yalakalık” yapacaksan,

Hiçbir şey üretmeyecek, sadece eleştireceksen,

Sormayacak, sorgulamayacaksan,

Eğitim alıp, eşekliği baki kılacaksan KOLAY.

Kim demiş insan olmak zor diye! Tüm bunları yaparak insanlıktan uzaklaşmak umurunda olmayacaksa insan olmak elbette kolay!


Ömer Orhan

27 Kasım 2015 Cuma

Ağzıyla kuş tutanlara duyurulur!




Son yıllarda sıkça kullanmaya başladığımız bir sözcük “algı”. Çok işe yarıyor olmalı ki bir de “algı yönetimi” diye bir “şeyimiz” oldu!

Ne demekmiş bu algı diye sözlüğe bakınca şunu görüyorsunuz: Bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak.


Bir şey… 

Hangi şey? Var olan mı, yoksa görülmesi istenen mi?

Yönelterek, müdahale ederek, görmeyene var olanı değil de görülmesi isteneni göstererek mi?
 
Oysa hayatın akışı içinde yaşanan olaylar yeterince açıktır; ancak yarım bardak suyun nasıl algılandığı da kişiden kişiye göre değişir. Buraya kadar yanlış bir şey yok. İster pozitif düşünce, isterse de bardağı dolu tarafından görmek deyin. Eğer siz bardağın dolu tarafını göstererek olumlu bir algı yaratıyorsanız bu, anlayışla karşılanacak bir yaklaşım olarak kabul edilebilir. Yok, hiç olmayan bir şeyi varmış gibi göstermeye çalışıyorsanız, işte buna yakından bakmak lazım.
 
Günümüzde her yanımız bardağın dolu tarafını gösteren, olmayan bir şeyi varmış algısı yaratan ve bundan kazanç sağlayanlarla doludur. Reklamlar bunun için var ve her geçen gün de daha etkilisi bulunmaya çalışılmaktadır. Bunu belirli sınırlarda yapan, dürüst ve ahlaki kurallara dikkat edenleri hariç bırakıyorum ama ya çeşmeden bal akıtanlar, sanki bir kutu hapla vücutların gelişeceğini iddia edenler, maketler ve kurgulanmış filmlerle cennetten bir köşe pazarlayan müteahhitler, satılan ürünle mutfağın bütün işlerinin görüleceği algısı yaratanlara ne demeli?

Eğitim “sektöründe” de durum pek farklı değil. “Dershane okullar-temel liseler”, etüt merkezleri, kurslar, kamplar, yaz okulları, yurt dışı eğitim, özel öğretmenler, koçlar, yayın evleri, kitapçılar, kırtasiyeciler ve daha nelerini kapsayan büyük bir sektör.

Yabancı dili 3-5 kurda öğreteceğini iddia edenlerden hem okul hem de dershane işlevi göreceğini söyleyenlere, ana dilini bile öğrenmemiş çocuklara birkaç yabancı dil öğreteceğini anlatanlara kadar ne ararsanız var. 

Ne söylediğiniz önemli değil, nasıl söylediğiniz önemlidir. Alın size algı yönetimi için bir dayanak

Dayanılacak gibi değil… Akıllı adam işi hiç değil…

Ne var ki millet bayılıyor bu “işlere”. Valla ağzı açık dinliyor. E millet ağzını açtıkça da fırsatçılar hormonlu ne varsa veriyor tabii.

Günümüzde, bireysel anlamda yapılan işin başarısından çok, yaratılan algı öne çıkmaktadır. Ağzıyla kuş tutana değil de, şimşek hızıyla zıplayıp, kuşu nasıl tutacağını anlatana itibar ediliyor. 

Hayat adil değildir! Özellikle de gelişmemiş ülkelerde.
 
Sizi görsünler, takdir etsinler, ödüllendirsinler diye ağzınızla kuş tutuyorsanız bence vazgeçin. O kadar tüy yutmaya değmez.

Siz algılayamıyorsanız, algılatanlar çok olur. Algınızı yönettirmeyin!


Ömer Orhan

19 Kasım 2015 Perşembe

“İyi” çocuğa nasıl sahip olunur?




Üreme özelliklerine sahip bir kadın ve bir erkek ile çocukla ilgili temel çalışmaların başlatıldığı ve hatta işin -genel olarak- en kolay kısmının da bu olduğunu herkes kabul edecektir. Günümüzde kadının bizzat katılımı kaçınılmaz olsa da erkeğin vekâleti ile çocuk yapımının ilk çalışmaları başlatılabilmektedir.

İnanca göre değişen ritüelleri de unutmamak lazım elbette… İbadethaneler, türbeler, çaput bağlamalar, adaklar ve mum yakmalar yine bu sürecin içine dâhil edilen işlerdir. 

Erkek için işler daha kolay olsa da kadınlar için barındırma, koruma, kollama, kontrol ve “bebeği besleyeceğim” derken aşırı beslenme ile belki de hayat boyu verilemeyecek kilolar demektir. Tüm bunlara ek olarak bir de doğum…

Uykuya hasret geceler… Mamalar, çocuk bezleri, piş pişler ve çokbilmişlerle geçen günler, haftalar, aylar…

Olsun hepsine değer! Artık aile için bir altıntop meydana getirilmiştir.

Oysa çocuk dünyaya gelmiş ama yapım aşaması bitmemiştir. Artık öyle mi yapsak, böyle mi yapsak dönemi başlamıştır. Kimisi kitaplara başvururken kimisi de “alo anne” hattını kullanır. Gelin kaynana çekişmelerinin pik yaptığı dönemler de bunlardır. Tecrübe konuşurken gelin dudaklarını kemirir.

Bu dönemler de her şey çocuk için mübahtır. Ne yapsa affedilir ve tüm şımarıklıkları görmezden gelinir. 

Herkes bütçesine göre aldıkça alır, verdikçe verir. 

Yok canım abartıldığı kadar değilmiş, çocuk yapmak kolaymış, diye düşünenlere birkaç ekleme yapalım:

İyi çocuk yapmak için;

kibirlenmeyecek kadar öz güven

aptallık etmeyecek kadar mütevazılık

yalakalık yapmayacak kadar saygı,

başkalarınınkini üstlenmeyecek kadar sorumluluk

başını belaya sokmayacak kadar merak,

her duyduğuna inanmayacak kadar iyi niyet,

kendini kullandırmayacak kadar paylaşım,

körü körüne inanmayacak kadar inanç,

tüy gibi sallanmayacak kadar nezaket,

peşin hükümlü olmayacak kadar ön görü,

değer bilinecek kadar sadakat,

hayatını mahvetmeyecek kadar çalışmak,

gözlerini kör etmeyecek kadar okumak,

yanlış anlaşılmayacak kadar samimiyet ile bolca sevgi ve elbette tüm bunları kazandırabilecek ebeveynler gereklidir.

Çocuğa sahip olmak daha kolay ama iyi çocuk yetiştirmek zordur.
Herkese kolay gelsin…



7 Temmuz 2015 – www.egitimajansi.com



Ömer Orhan