“Veren
el, alan elden üstündür.” demiş atalarımız. Bilgelik, erdem, ahlak ve benzeri
neredeyse tüm değerlerin en yalın, en temiz hâllerini geçmişten örnekliyor
olmamız ne acı!
Eskiden
böyleydi. Ne değişti, neden değişti?
Şimdilerde
“veren el artık vermiyor”…
Kimse
kusura bakmasın, kapitalizm insan egosu
ile birleşince işler çığırından çıktı. Artık değerleri eskiden olduğundan daha
çok konuşuyor ama içini maalesef dolduramıyoruz.
Hep
bir hesap, hep bir çıkar sağlama telaşı içinde savrulan insanoğlu için bu da
eğitimin bir parçası… Sadece müfredatların arasına sıkıştırılmış sosyal
projeler ve zoraki ders dışı etkinliklerle yaşatılmaya çalışılan yardımlaşma
bilinci, taşıma suyla değirmen döndürmeye benziyor. “Hiç yoktan iyidir.” yaklaşımımız
ise fıtratımızda var!
Günümüzde
birine karşılıksız bir şey vermek, neredeyse bahşetmekle eş değer görülmeye
başlandı ya, ne yazık. Oysa iyilik etmek veya karşılıksız paylaşmak; mutluluğun
kaynağı olduğu gibi aynı zamanda bulaşıcıdır da.
Bulaştırın!
Tüm
kirlenme ve kirletilmelere inat, değerlerinizi, hoşgörünüzü ve sevginizi
bulaştırın. Bulaştırın ki bugün ıskaladığımız medeniyeti, çocuklarımız,
torunlarımız yakalayabilsin.
Bulaştırın
ki paylaştığınız kişi de bir ümit, bir umut olduğunu bilsin. Her şeyin
bitmediğini anlasın, bunu hissetsin. Tutunsun…
Paylaşılan?..
Bazen
bir ekmek parası, sadece bir selam, bir teşekkür, gülümseme, yere düşenin elinden tutmak, arkadaşlığınız,
dostluğunuzdur.
İp
gibi dizilmiş karıncaların üstünden atlarken onların çalışma azmine,
kararlılığına ve yaşam hakkına saygı göstermek, bir başkasının da bunu
görmesini sağlayacaktır.
Bir
canlıya yardım etmek, sürdürülebilir mutlu bir yaşam için gelecek nesillere
bırakılacak en büyük mirastır. Bu anlamda kim, hangi milletten, hangi meslek
grubundan, hangi inançtan veya siyasi görüşten olursa olsun insan, insandır.
Zaafları, korkuları, zevkleri ve egosu değişmez. Değişen sadece kültürdür! İşte bu anlamda empati
kurabilen, karşılıksız paylaşabilen, mutlu ve merhametli bir kültür yaratılmaya
çalışılmalıdır. Bunun için özel bir laboratuvara da gerek yok üstelik. Evler,
sokaklar, iş yerleri ve okullar gibi tüm yaşam alanlarımızda bu kültür
oluşturulabilir.
İnsanoğlunun
içgüdüleri yoktur, bu anlamda genetik aktarım söz konusu değildir. Yani doğuştan hayatta kalma becerilerine sahip
değiliz. İyi ya da kötü her şeyi öğreniriz.
Hah,
geldik mi yine eğitime!
Anne,
baba ve diğer ebeveynler ile evlerde başlayan eğitim sürecine, öğretmenler,
milletvekilleri, medya mensupları, yazarlar, çizerler gibi toplumun tüm
kesimleri de katılmakta ve eğitim tüm toplumun sorumluluğu hâlini almaktadır.
İşi
doğru yapanlar da var ancak maalesef millet olarak son yıllarda şöhretimiz
kötüye gidiyor.
Ağız
dolusu küfür ve kaba söz…
Kadına,
çocuğa hatta hayvanlara bile kaba kuvvet ve cinsel istismar gibi medeni
ulusların çoktan gündemlerinden düşürdükleri trajik olayları yaşıyoruz. En kısa
sürede üzerimizdeki bu kara bulutların dağıtılması, yeniden toplumsal uzlaşının
ve güvenin tesis edilmesi gerekiyor.
İyilikleri ve medeniyeti
bulaştırmak için ha gayret!
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder