En
iyi becerdiğimiz iş sınavlara isim bulma olsa gerek. Özellikle 1998 yılından
itibaren sınavların isimlerini kısaltma konusunda çok becerikliyiz.
1998-2004
yılları LGS (Lise Giriş Sınavı)
2004-2007
yılları OKS (Ortaöğretime Geçiş
Sınavı)
2007-2010
yılları SBS (Seviye Belirleme
Sınavı)
2010-2013
yılları SBS (Seviye Belirleme Sınavı
6,7 ve 8. Sınıf düzeyleri)
2014-2017
yılları TEOG (Temel Eğitimden
Ortaöğretime Geçiş Sınavı)
Bakanlık
her ne kadar TEOG için bu bir sınav değil bir sistemdi dese de öğrenciler
sınava girdiler.
Durum
böyleydi ama sınavlara hep karşı olduk!
Eğitim-öğretimde
süreçlerden çok sonuç odaklı olunmasını eleştirdik. Sürekli ideali aradık. Bir
gün bu sınavlardan kurtulmayı düşledik. Cumhuriyet tarihi boyunca da bundan hiç
kurtulamadık. Sınavlar, eğitimcilerin ve öğrencilerin tepesinde, ensesindeydi.
Şöyle
sınav olmadan rahatça okumak, dilediğin gibi bir öğrenim hayatı geçirmek ve
sonunda da dilediğin yaşam koşullarını sana sunacak bir meslek sahibi olmak…
Ütopik!
Efendim
durum şöyle…
Dünyanın
her tarafında sınavlar var. Öyle elini kolunu sallayarak okullara
giremiyorsunuz. Ayrıca herkeste bir üniversite okuma telaşı da yok. Yok, çünkü
meslek sahibi olduğunda da ortalama bir yaşam standardına sahip oluyorsunuz.
Nüfusu uygun Avrupa ülkelerinde diyelim ki dilediğiniz üniversiteye girdiniz...
Onda da sınavlar var ve çalışmayanın mezun olma şansı yok. Öyle afmış mafmış ne
gezer…
Bizde
bırakın üniversiteden mezun olmayı, son yıllarda yüksek lisanslı olmak, hatta
mümkünse yurt dışında mastır yapmak, çift dil bilmek, üçüncüyü en azından
konuşmak neredeyse zorunluluk.
Okumanın
da tadını kaçırıyoruz.
Kurduğumuz
sistemin sonucunda, e bu kadar üniversite mezunu olunca onları da elemek lazım
değil mi? Ele gitsin…
Sonunda
tanıdık varsa iş bulursun ya, o da yine bize özgü içselleştirdiğimiz toplumsal
bir gerçek.
2017
yılında 1 milyon 174 bin 427 8. sınıf öğrencisi TEOG’a ve 2 milyon 162 bin 895
kişi 2017 YGS'ye girdi. İşin gerçeği, okunabilecek nitelikte az sayıda okul
olunca doğal olarak eleyici ve sıralayıcı bir sistem şart.
Amaç
ahkâm kesmek değil elbette. Bu işin kolay olmadığını biliyorum ama resmin
bütününü görmek lazım.
Eğitim
sistemi için iş birliği gerekiyor. Devlet Planlama Teşkilatı, sanayi ve ticaret
odaları, üniversiteler, bakanlıklar, bir bütün olarak hareket etmeli ki
gereksiz yığılmalar oluşmasın. Ülkenin gerçek ihtiyaçları ve sayısı kadar insan
eğitim alsın, boşta kalan ve alanı dışında çalışmak zorunda kalan mutsuzlar
ordusu yaratılmasın.
Bu
anlamda uzun yıllar önce modellenen meslek liselerinin yeniden
yapılandırılması, mezunlarının istihdam edilmesi gerekiyor.
Bırak bu işleri, bunlar uzun iş, TEOG
kalkarsa ne olacak?
Adrese
dayalı yerleştirme olacakmış!
Neden
olmasın, önce ülkenin dört bir yanındaki okulların kadrolarını tamamlayın,
sportif, sanatsal ve kültürel her türlü etkinliğin yapılabilmesi için ortam
düzenleyin, kısacası şartları eşitleyin, olsun bitsin. Galatasaray Lisesi,
Kabataş Lisesini aratmayacak okullar yaptıktan sonra, yani mahallelerdeki
okullarımız da birer gözde okulunca, merak edilmesin, sınavlar kendiliğinden
kalkar.
Aslına
bakacak olursanız asıl sorunumuz sınavlar değil. Sınavlar mevcut yapının bir
dayatması. Sorunun kaynağına inmek, inmeden önce bunu gerçek anlamda istemek ve
yüzleşmek gerekiyor.
Her
alanda olduğu gibi burada da samimi olmaya ihtiyacımız var.
Eğitim
sistemimizi topyekûn düzenlemezsek sınavlar günah keçisi olmaya devam
edecektir.
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder