Ne
doğum ne de ölüm elimizde. Yaşadıklarımız koca bir muamma…
1970’li
yıllar, çocukluğumun ilk yılları... Televizyonla henüz tanışmıştık. Siyah beyaz
görüntüleri izler, renkli hayaller
kurardık.
Mutfaklar
şimdiki gibi şatafatlı değildi. Tencere, tava denince akla alüminyum gelir,
bakır değerli sayılırdı. Yılda bir kere kalaylandı mı da varmayın ev hanımının
keyfine.
Ustaların
alın teri akıtarak dövdükleri bakırdan yapılan tencere ve tavalara göz gibi
bakılırdı. Bakır, yapısı gereği çabuk ısınan ve soğuyan bir özelliğe sahip
olduğu gibi kalaylanmamış olduğunda, yemeklere bakır karışacağı için
zehirlenmelere neden olabilirdi. Tehlikeli de olsa, yemeğin dibini tutmasına
neden de olsa hatta çabuk kızsa ve soğusa da bakır doğaldı.
30
sene önce insanlar da bakır gibiydi. Duygularını belli eder, çabuk sinirlenir ama çabuk da sakinleşirdi. Her şeyden önce
kişilikler daha belirgindi.
Değerler
ön planda tutulur, toplumun ortak değer yargılarından söz edilebilirdi.
Ortaklıklar önemli kabul edilir, söz
ağızdan çıktı mı geri “yutulmaz”, yerine getirilirdi.
Yıllar
geçti, tencereler de değişti, kişilikler de…
Artık
tencereler bakırdan dövülerek değil makinelere girilen sayısal verilerle demir,
çelik, alüminyum, teflon ve seramikten üretiliyor. Ustaların teri de yok emeği
de… Gerçi emeğe saygı da yok ya neyse…
Günümüzde
tencerelere bir “bağlılık” söz konusu değil. Zamanı dolunca tencereler de çöpe
atılıyor, tavalar da. Yemeğin altını tutmaması için ev hanımının özen
göstermesine de gerek yok çünkü artık teflon var. Yemeğe yapışmayan bir malzeme
teflon… Üzerinde hiçbir şey tutmaz! Kayar gider…
Teflon
bu, ileri teknoloji! Yanmaz, yapışmaz.
Bu
da bir kültür meselesi… Kaygan
kültür!
Tencere
tava olunca insan kabul ediyor da konu insan olunca “teflonu” kabul etmesi zor.
Çağımızın gelişimi ve değişimi her zaman olumlu yönde değil maalesef. Geri
gittiğimiz, yana gittiğimiz ya da nereye gittiğimizin belli olmadığı yılları
yaşıyoruz.
Ne
sap kaldı ne sapan… Devr-i tozduman…
Her
şeyi mübah kabul eden insanların çoğaldığı, doğru söyleyenin dokuz köyden
kovulduğu, yalakaların kol gezdiği zamandayız. Menfaat, kişilikleri örten teflon gibi: Konu ne olursa olsun, işe gelmeyen
hiçbir şey iz bırakmıyor, etki etmiyor. Garip olan bunun beceri ve
profesyonellik olarak görülmesi.
Teflon
kişilikleri artık sıklıkla görüyoruz. Ancak bunun psikiyatrik düzeyde bir ruh
hastalığı olduğunu biliyor muyuz?
Sadece
işine geldiği gibi davranmanın da ötesine geçen, toplumu etkileyecek düzeyde
öne çıkan kişiliklere dikkat etmek gerekiyor.
Trafikte
araçla ters yolda ilerleyen bir insanın kendisi dışındaki herkesin ters yolda
ilerlediğini düşündüğü ve diğerlerinin de buna inandığı gibi bir duruma geldik.
Ne acı ki bu insanların kişilik
bozuklukları, tedavi gerektirecek ciddi bir rahatsızlıktır ve normal kabul
edebileceğimiz insanlar psikiyatr değildir.
Yaşananlardan
etkilenmemek, egosantrik davranmak ve empati kurmamak ise insanlığın kaderi hiç
değildir. Yani gelecek bu kadar hastalıklı
olamaz. Yüzsüzlük bir erdem olamaz.
Bırakalım
teflon, malzeme olarak tencere ve tavaların yüzeyinde kalsın. Bu teknolojiyi
kişilik olarak referans almaya gerek
yok çünkü insan, üzerinde taşıdığı ve geride bıraktığı izlerle vardır. Ve
sosyal bir varlık olarak insan, yaptıklarından sorumlu olduğu gibi çoğu zaman yapmadıklarından
da sorumludur.
Soru
şu:
Kuymak
bilir misiniz? Peki, hafif dibine
tutmuş olarak bakır tavada mı yoksa teflon tavada mı istersiniz?
Afiyet olsun!
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder