Son
yıllarda proje sözcüğünü pek bir benimsedik. Artık okullarda ödev yerine proje
sözcüğü yerleşti ve proje tabanlı öğretim, falan filan… Niyet doğru da ne
değişti, ne kadar değişti bakmak lazım. Baktık ve gördük ki, ilkokul ve
ortaokullarda ebeveynler daha çok
ödev yapmaya başlamış.
Proje
sözcüğünü o kadar sevdik ki iş hayatlarında da ne yana dönsek bir projeye
rastlar olduk. Artık her “şeyimiz” bir proje! Projeler, proje müdürleri, proje
çalışanları…
Proje:
Değişik alanlarda önceden plan ve programa alınmış, maliyeti hesaplanmış, kurum
ve kuruluşların yönetim organları tarafından onaylanmış, kısa ve uzun vadeye
bağlanarak özel kurum veya devlet adına gerçekleştirilmesi kabul edilmiş bilimsel çalışma tasarısı. Buyurun
buradan yakın! Sözcüğün anlamına bakın bir de ona yüklenen anlama.
Neredeyse
doğru dürüst hiç bilimsel proje üretmeyip bizim kadar proje lafı tüketen başka
bir millet de yoktur sanırım.
Efendim
hal böyle olunca çocuk yapmak, ona bakmak ve yetiştirmek de bir proje olarak
görülmeye başlandı diye düşünüyorum. Özellikle büyük şehirlerde, 20-40 yaş
aralığında bulunanların evlenmesi de çocuk yapması da bir projenin parçası gibi
algılanmakta.
Maddi
temeller atılmadan, ileri atılmaya ve evlenmeye gerek yok!
Bireysel
hayatlar kıymetli, evliliğin ilk birkaç ayından sonra sınırlar çizilerek herkes
kendini yaşamaya başlıyor.
Baba
akşamları ya maç seyrediyor, ya bilgisayar da “işlerini” yapıyor ya da
bilgisayar oyunları oynuyor. (Bu arada Playstation düşkünü yetişkin sayısı her
geçen gün artıyor)
Annelere
yüklenen ev işi daha fazla ama niyeti varsa yapıyor, yoksa ev işleri için kadın
tutuluyor ve mümkünse ona her iş yaptırılıyor. Anneler de dizüstü bilgisayarlarında
kendi “işleri” ile uğraşıyor, dizi izliyor ya da ev için “gerekli” alış veriş
için dışarı çıkıyor.
Aileler
artık çoğunlukla bir arada olamıyor. Maksimum bir araya geliş yemekler veya
sonrasında televizyon seyredilmesi ki o sırada bile konuşma neredeyse sıfır.
Herkesin
elinde akıllı telefon ve bitmek bilmeyen bir merak! Kısa, uzun, sosyal ağlardan
gelen mesaj sesleri ile operant şartlanmış insanlar…
Zil
çaldı, telefona bak!
Kim
dedi? Ne dedi? Bitmek bilmeyen zil sesleri ile geçmeye başlayan yaşamlar…
Çocuk
için yüklenmiş çizgi film videoları ve oyunlar ile zapt edilen ve uyuşan
beyinler.
Çocukları
ile nitelikli zaman geçirmeyen ebeveynlerin vicdanlarını rahatlatmak için
çocuklarının (projelerinin) sosyalleşmesi için arayışları ve buldukları çözüm
yolları ise asla tam olmaz. Yani mürebbiye/bakıcı, oyun grupları, küçük yaşta
okula başlatmak, bir yere kadar işe yarayan ama kendi içinde başka
olumsuzluklar getirebilen uygulamalardır.
Çocuklar
için doğumlarından itibaren sürdürülebilir bir eğitim süreci şarttır. Bunun ilk
ve en önemli aşaması ise aile içinde başlar ve devam eder. Çocukla birebir
zaman geçirmek ve bunu kısa süreli değil uzun süreli ve samimi bir şekilde
yapmak gerekir.
Her
şeyden önce onu konuşturmak ve dikkatlice dinlemek lazımdır. Özellikle
konuşmaya henüz başlamış bir çocuk için konuşma pratikleri konusunda en sabırlı
olması gereken kişiler anne ve babalardır. Çocuğun diksiyon, kelime dağarcığı
ve konuşma becerileri gündelik alışkanlıkları ile gelişir.
Eline
akıllı telefon, tablet tutuşturularak, ekran bağımlısı haline getirilirken,
çocukların sosyalleşmesi için Ukraynalı, Moldovyalı ya da Gürcülerden yardım
beklemek veya pahalı oyun gruplarında diğer çocukların bunu en iyi şekilde başaracağını
ummak büyük bir yanılgıdır.
Her geçen
gün yalnızlaşan, içe kapalı, konuşma becerileri zayıf çocuk sayısı artmaktadır.
Anne
ve babaların sorumluluklarını ihale ederek çocuklarının sorumluluklarını ve sosyal
hayatlarını geliştirmeye çalışmaları sağlıksızdır.
Çocuklar,
anne ve babaların profesyonel projeleri değildir! Dünyaya getirilen her çocuk,
anne ve babasının amatör ruha sahip samimi sevgisi ve ilgisine muhtaçtır.
Çocuklarda
sağlıklı duygusal gelişim için ebeveynlerin ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını
biliyor olmaları gerekir. Üstelik insanoğlu karmaşık bir varlık olduğu ve
herkese hitap edecek bir kitap da henüz yazılamadığı için her anne ve baba
kendi şartları içinde kalbinin sesini dinleyerek çocuklarına maksimum
sorumluluk duygusunu aşılamaya çalışmalıdır.
Kendi
sorumluluğunu yerine getirme becerisini gösteremeyen ebeveynler, farkında
olmadan yarattıkları travmaların izlerini okullar veya uzmanlar aracılığıyla
silmeye çalışırlar.
Ruhsal
anlamda sağlıklı ve sosyal çocuklar için pahalı partilere, oyuncaklara, hatta uzmanlara
gerek olmadığını görecek kültür ve aile yapısı yeterlidir.
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder