24 Ekim 2018 Çarşamba

AFS’li olmak ve dünyayı keşfetmek ister misiniz?


Farklılıklarımız zenginliklerimizdir.


Dünyanın oluşumundan bugüne, “ortama uyum sağlayan” canlılar hayatta kalmış ve türlerini de devam ettirebilmişlerdir. Kendini kapatmak ve yalnızlık bir tercih olabilir ancak bu, kişinin gelişimine engel olur. Unutulmamalı ki akıl ve duygusal zekâ, kaba kuvvetten üstündür. İnsan geniş bir perspektife sahip olduğunda daha büyük bir alanı görerek ona hâkim olma ve keşfetme şansını da bulur. Bu anlamda insanın farklı coğrafya ve kültürleri tanıması, oralarda yaşaması, becerilerini geliştirebileceği gibi kazanımlarını da arttıracaktır.

Turistik seyahatlerde elde edilecek bilgi ve birikimlerle gidilen yerde yaşayarak oranın bir parçası olmak arasında kıyaslanamayacak farklar vardır. Ancak bunu kendi olanaklarıyla ve tamamen tesadüflere dayalı olarak deneyimlemenin de birçok riski olacağı bir gerçektir. İşte bu noktada insan, sürdürülebilir ve gönüllülük esasıyla çalışan kurum, kuruluş ve güvenilir organizasyonlara ihtiyaç duyar.

AFS Kültürlerarası Değişim Programları’nı sanırım birçoğunuz duymuşsunuzdur. Tarihi Birinci Dünya Savaşı öncesine dayanan, dünya çapındaki uluslararası değişim organizasyonlarının en köklüsü ve en profesyoneli olan AFS’nin önceliği bir öğrenci değişim programı sürdürmek. Bunun yanı sıra dil öğrenimi, staj, gönüllü hizmeti, akademik programları, hatta yetişkin programları da var.
Dünya üzerinde 60’ın üzerinde ülkede faaliyet gösteren bu organizasyon aracılığıyla çoğunlukla lise öğrencileri, 6 ay veya 1 sene boyunca gönderildikleri ülkede gönüllü bir aile yanında kalır ve bir okulda öğrenim görür. Burada yabancı dil öğrenerek veya var olanı geliştirerek kültürel zenginlik kazanır. Dünya vatandaşı olabilmek, büyük ve farklı düşünebilmek için gençlerin yükseköğrenim öncesinde bu deneyimleri onlara ciddi anlamda değer katar.

Çocuklarını AFS ile yurt dışına gönderen aileler de yurt dışından öğrenci/öğrencileri misafir ederler. Bir yıl boyunca birlikte yaşayan gençler için birlikte yaşadıkları aileleri ikinci aileleri olur ve bağları hiç kopmaz. Dolayısıyla AFS, çok büyük bir aile gibidir.

Günümüzde sınırların neredeyse ortadan kalktığını düşünecek olursak bu ve benzeri kazanımlar gençlerin önünü açarak onları farklı kılar.

Gençler, AFS tarafından sağlanan oryantasyon ve danışmanlığın da katkısıyla hiçbir akademik sınıf modeliyle veya kitaplarla sunulamayacak sıra dışı bir kültürler arası öğrenme ve değişim deneyiminin parçası olurlar.

AFS Okul Programları adayları katılacakları Değerlendirme Süreci sonrasında Okul Yılı veya Kısa Programlara kabul edilirler. Okul Yılı Programları gidecekleri ülkenin bir okul yılı boyunca sürmektedir. Kısa programlara katılan öğrenciler ise AFS deneyimini 3 ay veya seçtikleri ülkenin bir okul dönemi boyunca yaşarlar. Kısa Okul Programlarının üç dönemi vardır: 2019 Trimester (3 Aylık) Programı, 2019 Güz Dönemi Sömestr Programı ve 2020 Bahar Dönemi Sömestr Programı.

Gençler için unutulmayacak ve yaşamlarının yönünü değiştirecek bu deneyim için başvurular 8 Kasım 2018 tarihinde son bulacak. Detaylı bilgi ve başvuru için https://www.turkkulturvakfi.org.tr/ internet sayfası ziyaret edilebilir.

Tüm eğitimcilik hayatım boyunca tanıdığım AFS’li gençlerin vizyonlarının bambaşka olduğunu söyleyebilirim. Birlikte gerçekleştirdiğimiz birçok uluslararası projede tanıdığım Türk Kültür Vakfı - AFS Türkiye Ofisi yönetici, personel ve gönüllüleri başta olmak üzere uluslararası AFS’lilerinin samimi yaklaşımları ve kültürel değerlere verdikleri önemi herkesin deneyimlemesini dilerim.

Ömer ORHAN

Özel öğretim kursları ve temel liseler kapanacak mı?


Dershanelerin kapatılması sürecinde, “okulmuş gibi” görünen ama sınava hazırlık yapan temel liseler ve birkaç tane de temel ortaokul yaratıldı. Sadece sınavlara hazırlık yapan bu okullar, gerçekten de sınavlarda başarılı oldular ama eğitim “işlerine” neredeyse hiç mi hiç bakmadılar, bakamadılar!


Okul olma standartlarından çok uzak binalarda öğretim yapmasına izin verilen temel liseler, bu yıl son kez faaliyet gösterecekler ve 2019 yılında kapanacaklar. Kapanır mı kapanmaz mı tartışmaları sürerken “bir ihtimal kapanmazlar” beklentileri devam ediyor.

Bu ülkede her şeyin olabileceğine alıştık ama bana göre kapanacaklar.

Binin üzerinde olan temel lisenin bir bölümü standartları asgari düzeyde karşılayabilenler binalarında ya da uygun binalara taşınarak; genelde -Anadolu lisesine dönüşmekle birlikte- seçecekleri bir kademede, eğitim öğretime devam edebilecekler.

Bu arada özel öğretim kurslarının geleceği de parlak görünmüyor. Binalarının fiziksel koşullarına göre bir ya da birkaç ders için izin alan kursların da tamamen kapanacağı konuşuluyor. Bu demek oluyor ki sınavlara hazırlık “merdiven altına” inecek! Şu an için devlete bağlı ve denetime tabi olan ve ne olursa olsun belirli bir kurumsal yapıya sahip yerler yok olacak. Denetim? Sanırım hak getirecek…

Sınavlar var olduğu sürece ve öğrenciler başarılarına göre sıralandığı müddetçe sınav hazırlığına ihtiyaç duyulacaktır. Bunun dışında modeller oluşturmaya çalışmak gerçekçi değil.

2018 yılında AYT’ye başvuran 1 milyon 982 bin 669 kişi, sınav başarısına göre sıralandı. Bu adayların tümünün soruları doğru yanıtladığını düşünecek olursak, onları da yine bir şekilde sıralamak gerekirdi ve birilerini “başarılı”, birilerini de “başarısız” kabul edecektik.

Aslında resmin tümünü görmekle başlamak lazım.

Ülkenin koşullarına göre yükseköğrenim mezunu olma zorunluluğu devam ettiği sürece,
Ara elaman yetiştiren meslek liseleri gibi ortaöğrenimden sonra iş olanağı bulunmadığı sürece,
Öğrencilerin hayal kurmasını başaran, onlara ilham ve kılavuz olan ve sürekli öğrenen öğretmenler yetiştirilmediği sürece,
Öğretmenlik, itibarlı ve yüksek kazançlı bir meslek olmadığı sürece,
Ülke topraklarında ekonomik anlamdaki bölgesel farklılıklar azaltılmadığı ve ekonomik yapı güçlenmediği sürece,
Tarım, hayvancılık ve küçük işletmeler desteklenerek, üretim ön plana çıkartılmadığı sürece,
Devlet tam anlamıyla sosyal bir devlet olamadığı sürece eğitim-öğretim sorunlarımız, sorunsalımız olmaya devam edecektir.

Haftalık ders çizelgesi, müfredat, kitap ve okul türlerini değiştirerek bu sistemi değiştirmek mümkün değildir.

Hatırlayalım, üniversiteye giriş sınavları 1999 yılında ÖSS adıyla tek basamaklı hâle getirilmişti. Böylece kolay bir sınavla öğrencilerin okuduklarını yorumlayarak soruları yanıtlamaları ve aldıkları puanlarla bir yükseköğretim kurumuna yerleşmeleri sağlanmıştı ama bu sefer de nasıl olsa sınavda sorulmuyor diye ne okullar bilgiyi derinlemesine vermişti ne de öğrenciler almaya niyetliydi. Birkaç yıl sonra üniversiteler ayağa kalktı ve “öğrenciler öğrenmeden geliyor” diye feryat etti. Sınav tekrar ve tekrar değiştirildi.

Şimdi yine sınavlara itibarı azaltacak veya okulları sınav hazırlığına ihtiyaç bırakmayacak bir model bulunmaya çalışılıyor.

Ne yapılırsa yapılsın, arz talep dengesi sağlanmadığı, sınav yapıldığı ve öğrenciler sınav başarısına göre sıralandığı sürece mutlaka sınav hazırlığı da olacaktır. Parası olan, olmayan, şartlarını zorlayarak okul dışında da çözüm arayacaktır.

İşin diğer yönü, özel öğretim kursları ve temel liseler kapandığında buralarda öğretmenlik yapanlar da ders büroları ve benzeri yöntemlerle hayatta kalmaya çalışacağı için sınav hazırlığını teşvik edecektir. Buna ne diyebilirsiniz? Hiç!

Ülkemizde öğretmen istihdamının ne durumda olduğunu biliyoruz. Diplomalı işsizler ordusunun sayısını arttırarak sınav hazırlığını okullarda yapmak veya sınav hazırlığına ihtiyaç duyulmayacak yöntemler aramak ne kadar inandırıcı? Keşke

Gemi, dipten tonlarca su alırken, kova ile suyu boşaltma çabası takdire şayan olmakla birlikte nafile görünüyor.

Bazen yeniden inşa etmenin, onarım yapmaktan çok daha ucuza mal olduğunu unutmamak gerek.

Ömer ORHAN