27 Mayıs 2017 Cumartesi

Sahibinin Sesi Radyosu sunar…




İnsanları kategorize etmeye bayılıyoruz. Diline, dinine, rengine, milletine, mezhebine, osuna, busuna göre... 

Son on küsur yıldır baktık ki bu kesmiyor, işi toptan halletmek için kolları sıvadık ve kuşakları adlandırır olduk. 

Başlangıç, İkinci Dünya Savaşı sonrası, öncesi yok -sanırım gerek de yok- ölen öldü, kalan sağlar bizimdir. X, Y, Z kuşakları… Ne kadar bilimsel olduğunun tartışılması gereken ayrı bir sosyolojik konu ve toptan bir nesli etiketleyen anlayışın daniskası!

“Bu zamaneler böyle işte…” 

“Bizim zamanımızda bilmem ne vardı…”

“Telefonla görüşmek için saatlerce numara bağlansın diye beklerdik. Şimdi bir karış çocuğun elinde telefon…”

Bir kuşağın üstünlüğü, doğruluğu, eğriliği gibi büyük laflara gerek yok. Çünkü yıllar geçtikçe şartlar da değişiyor. Kolaycılığa kaçmadan biraz daha samimi bakalım.

Diğer kuşakları beğenmeyerek kendi kuşağını merak edenlere ön bilgi: 

1946-1964 arasında doğanların bir harfi yok, üzgünüm. Onlara İkinci Dünya Savaşı sonrası kuşak -Baby Boomers- deniyor.
1965-1980 arası doğanlar “X” kuşağı,
1981-2000 arası doğanlar “Y” kuşağı,
2001-2017 arası doğanlar “Z” kuşağı. 

Kuşakları adlandıranlar ileriyi görememişler, sondan başlamışlar. Ne olacak şimdi, alfabede harf bitti. Harf bitti ama söz bitmedi, teknolojinin içinde doğan gelecek kuşak için isim hazır bile: “Alpha / Alfa”; Yunan alfabesinin birinci harfi. Bu sefer akıllanılmış ve baştan başlanmış ama umarım Dünya, daha sonraki kuşaklara ad koyacak kadar yaşanılır bir yer olarak kalır. 

İsim bulmak kolay ama insanları anlaştırmak her kuşak için zor. Kuşak çatışması ya da anlaşılamama durumları her zaman olmuştur. Bu yeni bir şey değil anlayacağınız

Kuşaklar değişse de bazı şeyler hiç değişmez. Örneğin, üreten, yardımsever, sözünün eri, mert ve iyi insanlar her kuşakta olduğu gibi sadece tüketen, bencil, kaypak, yalaka ve kötü insanlar da her kuşağın içinde vardır. Yani “Z” kuşağının hepsi “ne oldum delisi” ya da “X” kuşaktakilerin tamamı “sütten çıkmış ak kaşık” değildir.

Demek ki neymiş?.. Öyle “cinyıs” olmaya, oturup kafa patlatıp, kuşaklara isim koymaya gerek yokmuş. Alın size yüzyıllar geçse de değişmeyecek iki kuşak.

Adam gibi adamların kuşağı “A” ile her devrin insanı olmak için özel çaba sarf edenlerin kuşağı “TÜUU”…

Bence olayın özü bu!

Her devrin insanı olmak! “Giden ağam, gelen paşam”cılar yani “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”cılar…

Fazla söze ne hacet, bu bir mide ve hazım meselesidir. Midesi kaldırana da afiyet olsun. Bence sorun yok.

Gelgelelim meydanı boş bulduğunda atıp tutan, mangalda kül bırakmayan bu şark kurnazlarına dikkat etmek lazımdır. Bunlar her iş yerinde, her meslek grubunda ve toplumun her köşesinde yuvalanabilirler. Görevleri çok bellidir ve binlerce yıldan beri hiç değişmemiştir. Günü kurtarmak ve çıkarları için her şeyi yapmak. Her şeyi yapması ise marifetinden değil midesinin hazmından gelir. İnansa da yapar, inanmasa da… 

Bakın gördünüz mü bu kuşak işleri hiç de o kadar karmaşık değilmiş. Alın size iki kuşak…
“A” kuşağı

“TÜUU” kuşağı

Özet: Sizin adamınız olduğunu söyleyen kişi, emin olun sizden önce de birinin adamı olmuştur. Ve hiç şüphe yok ki sizden sonra da birinin adamı olacaktır. Kendi olamayandan, kimseye hayır gelmez!

En iyisi frekansı değiştirmek çünkü “sahibinin sesi radyosu”nun ne diyeceği bellidir.


Ömer Orhan

19 Mayıs 2017 Cuma

19 Mayıs




1919 Mayıs’ın 19’u…

Nasıl anlatayım be evlat
Kurtuluşu anlatmak, kurtulmaktan kolay değil.
Kanla yazılmış bir destan için
Sözcük de yetmez, yürek de…
Mutlu bir rüyadan cehennemde uyanmak gibidir işgal!

Halkını unutmuş
Saltanatı bitmiş Osmanlı,
Batı, defterini dürerken
Kuş tüyü yatağında Batı’yı düşlüyor…

Bilir misin?
Fırsatçı emperyalistler sırtlan soyundandır.
Çaresizlerin celladıdır onlar.
Uykusunda alırken canını masumların
Barış şarkıları söyletirler çığlık çığlığa.

Merhamet yazmaz kitaplarında
Emek bilmez
Ter akıtmazlar.
Azrail’i olmuşlardır insanlığın.

9 Mart 1919
İngiliz askerleri Samsun’da…
Yetmemiş namerde İstanbul
Gözü Anadolu’da.

Gökyüzü kara
Deniz kara
Karalar bağlamış Karadeniz’im
Pontus çeteleri pusuda…
Saray vermiş buyruğunu
Boyun eğilecek soysuza!
Emir büyük yerden gelmiş olsa da
Öğretilmemiş ki teslim olmak.
Kutsal bilinmiş vatan
Namus sayılmış…

Makineli tüfek birliğinden Hamdi Teğmen
Delikanlılığın baharında henüz
Kavuşmak için sevdalısına gün sayarken
Alıyor askerlerini, çıkıyor dağa.
Yemin etmiş bir kere
Şehadet etmeden önce
Sıkacak son kurşununu da düşmana.

Karadeniz dağları dik yamaçlıdır
Ve kolay değildir adam kovalamak,
Mangal gibi yürek
Çelik gibi bilek gerekir.
Asilzade bozuntusun da ise
Yürek de yok, bilek de.
Kraliçesinin bahşettiği
İngiliz kumaşından kıyafeti
Çamur bile görmemiş henüz.

Can tatlı.
Ürküyor dağlardan
İnsanlık müsveddesi.
Mavzerindeki delikanlılığı da buraya kadarmış meğer…
Halk silahlanıyor diye
Şikâyet ediyor Vahdettin’e.

Kim bilir ne uğruna satılmışız ki
Ne düşünülüyor onur
Ne geliyor akla vatan.
“Cihan” Padişahı veriyor emri
Tez gidile Samsun’a
Devletin itibarı kurtarıla!
İtibar,
Yüzlerce yıllık şanlı üniformayla
Uşak olmaktansa düşmana,
Giyiyor sivil kıyafetleri Kemal Paşa!
1919 Mayıs 19’da…

Yüzyıllarca küçümsenmiş
Yok sayılmış Millete dönüyor yüzünü,
Karanlığa
Teslimiyete inat!
Başkaldırıyor yayılmacılara…

İşte evlat
Emanet edilen sana
Milli mücadele,
Ulusal onur
Zaferin miladıdır.
Sahip çık!
19 Mayıs’ta Samsun’da yakılan meşale
Kanla yazılan bu destanın ışığıdır.
Kutlu olsun.

Unutma!


Ömer Orhan